SÜRPRİZ YUMURTA

SÜRPRİZ YUMURTA

İşte öyle bir gündü.

Korkak, yılgın ve soğuk…

Çalar saatim yine bağırıyordu. Yatağımın yanındaki babamın hediyesi olan bu çilek şekilli saatim hiç de göründüğü gibi sevimli değildi. Beni hep uykumun en tatlı yerlerinde uyandırıyordu. 

-Çaldı yine geberesice. Kalkmıyorum işte! Deyip uyku ile uykusuzluk arasında gidip geldim.

Saat yediyi beş geçiyordu. Sekizde de iş başıydı. Sokağın başındaki şarküteride iş başı yapacaktım. Yine sütler, yumurtalar, çeşit çeşit peynirler beni bekliyordu.

-Beş dakika daha, dedim miskin miskin gerinerek.

Hazırlanıp metronun yolunu tutacaktım.

Tekrar çalar saat çaldı. Saat yediyi yirmi geçiyordu.

-Varsın ortalık kalsın böyle. Gelince toplarım. 

-Kalk Elif kalk işe geç kalacaksın, diyerek fırladım yataktan.

-Telefonum neredeydi? 

Altıma mavi kot pantolonumu, üstüne peynir kokusu sinmemiş beyaz tişörtümü geçirdim. Telefonumu da dün akşam masanın üzerine bıraktığımı fark ettim. Aldım, cebime attım. Çıkmadan duvarda asılı olan babamın fotoğrafını öptüm. İzmir’deki anneme günaydın diye mesaj çektim ve metronun yolunu tuttum.

Üniversite sınavlarına hazırlanmak ve iyi bir bölümde okumak için gündüzleri işe gidiyor, geceleri ise evde test çözüyordum.

On bir yaşındayken kaybetmiştim babamı. Bacağı, şeker hastalığı yüzünden kangren olmuş ve kısa zamanda tüm vücudunu sarmıştı bu hastalık.

Onu çok özlüyordum. Gizli gizli odama girip saçımı okşadığı akşamları, hanım evde ne yemek var deyişlerini, istediğim şeyleri bana sürpriz yapmak için yatağımın üzerinde bulduğum sabahları, yanağımdan öpüşlerini, Allah zihin açıklığı versin diyerek beni okula yollayışlarını, çilekli saati hediye ettiği günü çok özlüyordum.

-Günaydın Salim Abi dedim.

-Günaydın Elif hayırdır nerede kaldın gene? Bugün yine ne bahane uyduracaksın?

Hiç duymamış gibi yaparak kamyonun getirdiği sütleri raflara dizmeye başladım.

Salim Abinin kızı

-Bu çalar saatle uyanmayı bırak, sonunda babam seni işten kovacak! Her zaman geç kalıyorsun.

Vitrine, içinde oyuncakları olan sürpriz yumurtaları koymaya başlamıştım ki altı yaşlarında bir kız çocuğu annesini çekiştirerek içeri girdi. Benim dizdiğim reyona bakıyordu.

Gözlerini sürpriz yumurtalı çikolatalara dikmişti. Annesinin eteğini çekiştiriyor alışveriş yapmasına bir türlü izin vermiyordu.

-Anne ben bundan istiyorum.

-Naz’cığım olmaz.

-Lütfen, anne lütfen.

- Peynir almaya geldik. Olmaz diyorum.

Bu sefer de tepiniyordu Naz.

-Merhaba, dedim.

Suratı asık bir şekilde bana döndü ve tekrar annesini çekiştirmeye başladı. Kadıncağız alacağı peyniri bir türlü seçemiyordu. Kaşları çatıldı. Gözleri kısıldı. Patlayacak bir bombaya dönüşmüştü yüzü.

-Anneeee, lütfen.

-Of Naz of.

-Salim Bey bu yumurtalar ne kadar?

-On beş lira hanım kızım.

-Naz çok pahalı bunlar.

-Anneee, lütfen.

-Of tamam Naz tamam.

Bir kilo da beyaz peynir lütfen.

-Afiyet olsun.

Kadınla küçük kız dükkandan telaşla çıktılar. Kadın poşetlerinden birini tezgahta unutmuştu. Arkalarından koştum.  Marketin az ilerisinde durmuş, Naz sürpriz yumurtanın jelatinini dişleriyle açmaya çalışıyordu.

-Aaa marketteki abla dedi, beni görünce.

-Poşetinizi unutmuşsunuz.

-Akıl bırakmadı ki bu kız bende.

Naz hırsla çekiştirince yumurta aniden açıldı ve ikiye bölündü. Tüm parçalar etrafa dağıldı. Onları tek tek toplayıp yumurtanın içine doldurduk. Naz çok sevindi. Oyuncağın ne olduğunu merak ettiğim için kağıdına baktım.

Parçaları birleştirdiğinde çilek şeklinde bir saat olacaktı.

Babam aklıma geldi.

O sürpriz yaptığı sabahı…

Çilekli saat, babamın hediyesiydi ve artık ona kızmayacaktım.

 

SÜRPRİZ YUMURTA

HABERDAR OLUN

Etkinliklerimizden ve yeniliklerden haberdar olmak için e-posta adresinizi kaydedin